20 Ocak 2018 Cumartesi

EVLAT BİZİM ZAMANIMIZDA BABALAR ÇOCUKLARINI GİZLİ SEVERLERDİ.


Evlat bizim zamanımızda babalar çocuklarını gizli severlerdi.

Yani bu içten gelen sevgiyi hep kapı arkalarından annemize söylerken duyardık. Olsun oda bize yeterdi. Gururumuz okşanırdı. Babam beni seviyor der ve kendimizi motive ederdik. Babamızla aramızda sevgi bağı kurmaya çalışırdık. Rüyalarımız genelde babamızın başımızı okşadığı, kucağına aldığı, gülümsediği seneryolarla biterdi. İnsan o rüyadan uyanmak istemezdi.
Kapı arkalarından duyduğumuz sevgi sözcükleri her ne kadar bize yetiyormuş gibi gelse de, rüyalarımızda ısrarla devam ettirmeye çalışmamız ne kadarda eksik kaldığını gösteriyordu.

Askere gidene kadar babamın bana gülümsediğini hiç hatırlamam, aslında tam bir aile babasıydı. Zamanında eve gelir. Çalışmayı sever. Yiyeceklerimizi hiç esirgemezdi. Annemle kavga ettiğini hiç duymadım ve görmedim. Kötü söz söylemezdi. Ama bize karşı hep soğuktu. Gençlik yıllarıma kadar “aferin” sözünü bir ya da iki defa duymuşumdur.

Askere giderken duygulandığını hissettim. Sonra kuru bir gülümseme geldi yüzüne ve “oralarda kendine dikkat et evlat” dedi. İnan bu söz bile askerliği bitirinceye kadar gözümün önünden hiç gitmedi. Her moralim bozulduğunda o sözle moralimi düzelttim.

Asker dönüşü oldukça heyecanlıydım. Güzel bir karşılama bekliyordum. Otobüsten indiğimde karşılayan kimse yoktu. Evin kapısının önüne kadar elimde bavul tek başıma yürüdüm durdum. Kapıyı çaldım. Annem beni karşısında görünce gözyaşları içinde karşıladı. Kardeşlerim koştular. Sarıldık. Hasret giderdik. Annem en güzel yemekleri hazırladı. Büyük bir heyecanla babamı bekledim. Akşamüstü kapının zili çaldığında bir anda ayağa fırladım ve hazır ola geçtim. İstem dışı yaptığım bu harekete kardeşlerim güldüler.  İstem dışı oldu ama babam benim komutanım gibiydi. Öyle uzak, öyle soğuk, öyle sistemli…

Dönerken “babamla karşılaşacağız, bana kocaman gülümseyecek ve kollarını açarak hoş geldin cengaverim diyecek. Sarılacak, öpecek ve saçlarımı okşayacak. Diye düşünüp durdum. Heyecanladım. Yol bitmek bilmedi.

İşte şimdi o an gelmişti. Babam odanın bir ucunda ben bir ucundaydım. Ayaklarım koşmak için sabırsızlanıyordu. Babam durdu. Baktı ve hoş geldin, sağlıklı olmana çok sevindim dedi. Sonra ellerini yıkamak için lavaboya gitti. Ben de mindere öylece oturuverdim.

Evlat bizim zamanımızda babalar evlatlarını gizli severdi.

Biz bunu hep böyle bilirdik. Yemek masasının dışında hiç karşılıklı oturmadık. O odaya girdiğinde biz ayaktaydık. Sorulunca cevap verirdik. İhtiyaçlarımız için hep annem aracı olurdu.

Artık Kendi paramı kazanma vakti gelmişti. Güzel bir iş bulup evden ayrıldım. Ayrılışım çokta hüzünlü olmadı. Gayet normal karşıladılar. İyi para kazanıyordum. Bir kısmını kardeşlerimin okula devam edebilmesi için eve gönderiyordum. Yıllar geçtikçe çalıştığım yerde farklı kademelere yükseldim. İki – üç yılda bir anne ocağına gidiyordum. Babamla durumumuz hep aynıydı. Herşeye rağmen o benim arkamda büyük bir dağdı. Öyle hissediyordum. Sağlıklı olmasından başka bir şey dilemiyordum.

Bir zaman sonra bir gün babamın vefat haberini aldım. Hemen anne ocağına döndüm. Sırf ben göreyim diye o gün toprağa vermemişler. Ben gittiğimde hastane morgundan cenaze arabasıyla aldık. Ben ısrarla tabutun yanına oturmak isteyince şöför ve yanındakiler bir anlam vermediler. Anlam vermediler çünkü bir babayla oğlunun en yakın olacağı anın bu an olacağı akıllarından hiç geçmedi.

Aracın arkasında babamla yan yanaydık. İlk defa bu kadar yakındık. Elimi tabutun üstüne koydum. Gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. “baba” dedim. Baba, baba, baba…

“Yüreğinde koca bir mangal taşıyan, tırnağıma taş değse yüreği acıyan babam. Ben senin evladınım ve seni çok seviyorum. Her gece yatmadan önce seni gülerken görmekti benim duam. Kocaman ellerinle elimden tutman ve öylece sokak aralarında yürümekti benim duam. Sabah yatağına sen gittikten sonra girer kokunu koklar, sıcaklığında döner dururdum yatağında.. oysa sen o yatağın içindeyken sıcaklığına dokunmak isterdim. Baba ben kapı arkalarından bizi sevdiğini söylediğini duyduğumda oturur hayaller kurardım. Bize aldığın kıyafetleri giyip odanın bir başından bir başına senden bir söz duymak için yürürdüm. Okul başarılarımın arkasında hep görmeyi arzu ettiğim bir gülümseme yatardı. O senin ara ara güldüğünde gördüğüm gamzeli gülümsemen. Olmadı baba ben şimdi söylemek istediklerimi o zaman söylemek isterdim. Dizinde oturmak yüzüne bakmak, sakallarını okşamak isterdim. Şimdi yan yanayız. Hiç olmadığımız kadar yakınız. Baba vallahi, billahi Seni seviyorum baba.”

Evlat bizim zamanımızda babalar evlatlarını gizli severdi.

Ben o gün o cenaze arabasında arabanın saatlerce mahalle aralarında dolaşıp durmasını o kadar çok istedim ki. Biraz daha uzasaydı beraberliğimiz. Biraz daha dökseydim içimde olan küçüklüğümü diye…

Not: bugün değerli bir abimden dinlediğim ve dilim döndüğünce kelimelere döktüğüm bu anıda, benim içimi en çok burkan ve yazma gereği duydum söz. “ o gün cenaze arabasının saatlerce mahalle aralarında dolaşıp durmasını istemesiydi.” Nasıl bir sevilme ve konuşma ihtiyacıydı. 
YAZAN: 



Sağ olan babalar ve evlatlarına gelsin. Vefat etmişlere Allah gani gani rahmet eylesin.


Hiç yorum yok: