Evlat bizim zamanımızda
babalar çocuklarını gizli severlerdi.
Yani bu içten gelen
sevgiyi hep kapı arkalarından annemize söylerken duyardık. Olsun oda bize
yeterdi. Gururumuz okşanırdı. Babam beni seviyor der ve kendimizi motive ederdik.
Babamızla aramızda sevgi bağı kurmaya çalışırdık. Rüyalarımız genelde babamızın
başımızı okşadığı, kucağına aldığı, gülümsediği seneryolarla biterdi. İnsan o
rüyadan uyanmak istemezdi.
Kapı arkalarından duyduğumuz sevgi sözcükleri her ne
kadar bize yetiyormuş gibi gelse de, rüyalarımızda ısrarla devam ettirmeye
çalışmamız ne kadarda eksik kaldığını gösteriyordu.
Askere gidene kadar
babamın bana gülümsediğini hiç hatırlamam, aslında tam bir aile babasıydı. Zamanında
eve gelir. Çalışmayı sever. Yiyeceklerimizi hiç esirgemezdi. Annemle kavga
ettiğini hiç duymadım ve görmedim. Kötü söz söylemezdi. Ama bize karşı hep
soğuktu. Gençlik yıllarıma kadar “aferin” sözünü bir ya da iki defa
duymuşumdur.
Askere giderken duygulandığını
hissettim. Sonra kuru bir gülümseme geldi yüzüne ve “oralarda kendine dikkat et
evlat” dedi. İnan bu söz bile askerliği bitirinceye kadar gözümün önünden hiç
gitmedi. Her moralim bozulduğunda o sözle moralimi düzelttim.
Asker dönüşü oldukça
heyecanlıydım. Güzel bir karşılama bekliyordum. Otobüsten indiğimde karşılayan
kimse yoktu. Evin kapısının önüne kadar elimde bavul tek başıma yürüdüm durdum.
Kapıyı çaldım. Annem beni karşısında görünce gözyaşları içinde karşıladı.
Kardeşlerim koştular. Sarıldık. Hasret giderdik. Annem en güzel yemekleri
hazırladı. Büyük bir heyecanla babamı bekledim. Akşamüstü kapının zili
çaldığında bir anda ayağa fırladım ve hazır ola geçtim. İstem dışı yaptığım bu
harekete kardeşlerim güldüler. İstem dışı
oldu ama babam benim komutanım gibiydi. Öyle uzak, öyle soğuk, öyle sistemli…
Dönerken “babamla
karşılaşacağız, bana kocaman gülümseyecek ve kollarını açarak hoş geldin cengaverim
diyecek. Sarılacak, öpecek ve saçlarımı okşayacak. Diye düşünüp durdum. Heyecanladım.
Yol bitmek bilmedi.
İşte şimdi o an gelmişti.
Babam odanın bir ucunda ben bir ucundaydım. Ayaklarım koşmak için
sabırsızlanıyordu. Babam durdu. Baktı ve hoş geldin, sağlıklı olmana çok
sevindim dedi. Sonra ellerini yıkamak için lavaboya gitti. Ben de mindere
öylece oturuverdim.
Evlat bizim zamanımızda
babalar evlatlarını gizli severdi.
Biz bunu hep böyle
bilirdik. Yemek masasının dışında hiç karşılıklı oturmadık. O odaya girdiğinde
biz ayaktaydık. Sorulunca cevap verirdik. İhtiyaçlarımız için hep annem aracı
olurdu.
Artık Kendi paramı
kazanma vakti gelmişti. Güzel bir iş bulup evden ayrıldım. Ayrılışım çokta
hüzünlü olmadı. Gayet normal karşıladılar. İyi para kazanıyordum. Bir kısmını
kardeşlerimin okula devam edebilmesi için eve gönderiyordum. Yıllar geçtikçe
çalıştığım yerde farklı kademelere yükseldim. İki – üç yılda bir anne ocağına
gidiyordum. Babamla durumumuz hep aynıydı. Herşeye rağmen o benim arkamda büyük
bir dağdı. Öyle hissediyordum. Sağlıklı olmasından başka bir şey dilemiyordum.
Bir zaman sonra bir gün
babamın vefat haberini aldım. Hemen anne ocağına döndüm. Sırf ben göreyim diye
o gün toprağa vermemişler. Ben gittiğimde hastane morgundan cenaze arabasıyla
aldık. Ben ısrarla tabutun yanına oturmak isteyince şöför ve yanındakiler bir
anlam vermediler. Anlam vermediler çünkü bir babayla oğlunun en yakın olacağı
anın bu an olacağı akıllarından hiç geçmedi.
Aracın arkasında babamla
yan yanaydık. İlk defa bu kadar yakındık. Elimi tabutun üstüne koydum. Gözümden
akan yaşlara engel olamıyordum. “baba” dedim. Baba, baba, baba…
“Yüreğinde koca bir
mangal taşıyan, tırnağıma taş değse yüreği acıyan babam. Ben senin evladınım ve
seni çok seviyorum. Her gece yatmadan önce seni gülerken görmekti benim duam. Kocaman
ellerinle elimden tutman ve öylece sokak aralarında yürümekti benim duam. Sabah
yatağına sen gittikten sonra girer kokunu koklar, sıcaklığında döner dururdum
yatağında.. oysa sen o yatağın içindeyken sıcaklığına dokunmak isterdim. Baba ben
kapı arkalarından bizi sevdiğini söylediğini duyduğumda oturur hayaller
kurardım. Bize aldığın kıyafetleri giyip odanın bir başından bir başına senden
bir söz duymak için yürürdüm. Okul başarılarımın arkasında hep görmeyi arzu
ettiğim bir gülümseme yatardı. O senin ara ara güldüğünde gördüğüm gamzeli
gülümsemen. Olmadı baba ben şimdi söylemek istediklerimi o zaman söylemek
isterdim. Dizinde oturmak yüzüne bakmak, sakallarını okşamak isterdim. Şimdi yan yanayız. Hiç olmadığımız
kadar yakınız. Baba vallahi, billahi Seni seviyorum baba.”
Evlat bizim zamanımızda
babalar evlatlarını gizli severdi.
Ben o gün o cenaze
arabasında arabanın saatlerce mahalle aralarında dolaşıp durmasını o kadar çok
istedim ki. Biraz daha uzasaydı beraberliğimiz. Biraz daha dökseydim içimde
olan küçüklüğümü diye…
Not: bugün değerli bir
abimden dinlediğim ve dilim döndüğünce kelimelere döktüğüm bu anıda, benim
içimi en çok burkan ve yazma gereği duydum söz. “ o gün cenaze arabasının saatlerce
mahalle aralarında dolaşıp durmasını istemesiydi.” Nasıl bir sevilme ve konuşma
ihtiyacıydı.
Sağ olan babalar ve
evlatlarına gelsin. Vefat etmişlere Allah gani gani rahmet eylesin.
SÖMESTR TATİLİNDE 25 OCAK / 5 ŞUBAT 2016
2'Lİ EĞİTİM "MEGA HIZLI OKUMA + HAFIZA VE ZEKA"
Erken kayıt ücret ve bilgi için TIKLAYIN
2'Lİ EĞİTİM "MEGA HIZLI OKUMA + HAFIZA VE ZEKA"
Erken kayıt ücret ve bilgi için TIKLAYIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder